21. YÜZYILDA İNSANLIĞIN GENEL SORUNLARI VE ÜLKEMİZDE MEVCUT UYGULANAN EĞİTİMİN KÜRESEL SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETMEDEKİ YETERSİZLİĞİ ÜZERİNE
21. Yy. da insanlığın genel sorunları çok değişik perspektiflerden ele alınmış olsa da pek çoğu benzer sorunları farklı açılardan ele almışlardır. Ben ülkemizde uygulanan eğitimin 21. Yy. yeterliliklerini kazandırmaya elverişli olmadığının izahını yapmayı öncelediğim için bu yazıda tek bir makaleden alıntı yapmayı yeterli gördüm. Bu alıntıyı da popülerliği nedeni ile Nobel Ekonomi Ödülü alan Daron Acemoğlu Hoca’nın video anlatısında yer verdiği küresel 6 temel sorun üzerinden yapacağım. Mevcut eğitim sistemimizin neden bu sorunların çözümüne katkı sağlayacak niteliğe sahip olmadığını açıklayacağım.
Daron Hocamızın dikkat çektiği günümüz insanlığının ortak sorunları;
1-)Otomasyon-Yapay Zeka-Teknolojileri
2-)İklim değişikliği
3-)Demografik gelişmeler (Yaşlanan populasyon)
4-)Demokrasi krizi
5-)Jeopolitik dengelerde değişim
6-)Değişen kredi hacimleri
Şeklindedir.
Bu maddelerin her birini eğitimle ilişkilendirerek ele aldığımızda şu anda ülkemizde uygulanmakta olan eğitimin bu 6 sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir yapıya sahip olmadığı ortadadır. Ülkemizde günlük yaşamda kullandığımız ürünlere baktığımız anda (örneğin, cep telefonu, otomobil gibi) bu yargımızın doğru olduğunu hemen anlarız. Ülkede uygulanan eğitimle ilgili süreçleri gözümüzün önüne getirdiğimizde Daron Hocanın saydığı 6 sorunun çözümüne katkı sağlayacak bilgi ve beceri sahibi insan yetiştiremeyeceğimiz ortadadır. Eğer yetişen kişiler de olursa kişisel gayretlerinin ve yurt dışında eğitim almalarının sayesinde olduğunu görürüz. Bu genel değerlendirmeyi yaptıktan sonra yazıyı uzatmamak adına sadece ilk 2 maddeye kısaca değinerek ülkemizdeki eğitimin neden yetersiz olduğunu ve olacağını açıklayayım. Yalnız öncelikle okullarımızda nasıl bir eğitim süreci gerçekleşmekte ilk iki maddeye geçmeden önce eğitim sürecimizin işleyiş sistematiğini kısaca tarif edelim.
Yazacaklarımı kısaltabilme adına okullarımızda uygulanan eğitim sistemini karikatürize ederek anlatayım. Öğrenciler okula kaydolurlar. En az 20 kişilik sınıflarda (çok büyük bir kısmı 30 kişiden fazla sınıflardır. 20 kişilik sınıflar yok denecek kadar azdır.) ders görürler. Sınıfa öğretmen gelir ve onlara bilgi aktarır. Öğrenci aktarılan bilgiyi dinler. Öğrenciler gün boyunca 6 – 8 saat bu şekilde bilgi aktarımına maruz kalır. Ertesi gün tekrar aynı durum cereyan eder. Öğrenciler doldur boşalt yapar gibi bilgileri dinler ve unuturlar. Bu durum hafta boyunca, ay boyunca ilk sınava kadar devam eder. Sınavlara kadar olan süreç ders saat sayısının ağırlığına göre en az 6 hafta en çok 11 hafta boyunca böyle devam eder. Bu sözünü ettiğim süreçten sonra dinledikleri derslerden sınav olurlar. Sınav olacakları için sınav haftası kitaptaki bilgileri ezberlemek için uğraşırlar. Sınav haftası biter. Sınav haftası biter bitmez ezberledikleri bilgilerin çoğunu unutmuş olurlar. Sonra tekrar okulda bilgi aktarım süreci aynı şekilde devam eder. Birinci dönem sonuna kadar benzer süreç tekrarlanır. Dönem sonunda uygulanan sınavlarla dönem kapanır. İkinci yarıyılda benzer süreç tekrarlanır ve yıl biter. Bu açıkladığımız süreç özellikle ortaokul, lise ve üniversitelerimizde bu şekilde uygulanır. Bu süreçte aslında ‘’gerçek bir kontrol’’ sistemi de mevcut değildir. Çünkü sınavlar gerçekten bilgi edinimi elde etme kontrolü yapmaya yapısal olarak elverişli de değildir. Sadece anlattığım süreçlerdeki mış gibi yapılan dersleri, mış gibi yapan sınavlardır… Bu sınavlar da öğrencilerin sınav dönemlerinde sınav anına mahsus bilgi ezberleme becerilerini ölçmeye yararlar. O da tesadüflere bağlıdır. Öğrencilerin bildiği sorular çıkarsa şanslıdırlar. Bu sınavların başka da faydaları olmaz. Her ne kadar bazen öğretmenler açık uçlu sorularla öğrencilere öğrendikleri bilgilerle kısmen yorumlama imkânı sunsalar da bu çok nadir görülen bir durumdur. Zaten bu açık uçlu soruların da bir sürekliliği olmadığı ve öğretilen konuların tamamını kapsamadığı için sistemin bütünü içinde öğrencide farkındalık geliştirici bilgi sahibi olma yeterliliği ortaya çıkmaz. Kısacası gerçekte öğrenci aklında kalan birkaç bilgi kırıntısı ile yıl sonunda öğrenmişşş gibi yapılarak okuldan mezun edilir.
Ülkemiz yukarıda karikatürize ettiğim şekilde işleyen bir eğitimsel sürece sahiptir. Fakat gelişmiş ülkelerde yapay zekâ sistemleri ile yaşamın örtüştürüldüğü bir dünya kurulmaktadır. Bu kurulan yeni dünya düzeninde yaratıcı ve inovatif düşüncelere sahip bireyler yetiştirmek her ülkenin en temel ihtiyacıdır. Çünkü küresel ölçekte insanların, eşyaların etkileşiminde yapay zekâ sistemlerinin etkin olduğu yeni yaşam sistemleri ve kültürü üretilmektedir. Hal böyle iken yukarıda açıkladığım ülkemizde uygulanan eğitim süreçlerinden yaratıcı düşünce ve inovatif bakış açısına sahip bireylerin yetişmesine imkân ve ihtimal yoktur. Neden yetişemez? Çünkü yaratıcı düşünce ve inovatif bakış açısı; bilgi ile düşünen, bilgi ile yorumlayan, bilgi ile yaşadığı dünyayı tanıyan ve anlayan, değişik konular arasında ya da birbirleri ile ilgisiz gibi görülen konular arasında ilgi ya da bilgiye dayalı bağ görebilen bireylerle mümkün olur. Bu türde bir bireyin yetişmesi ise ancak öğrenci merkezli eğitim ve öğrenmeyi öğrenme becerisi ile gerçekleşir. Öğrenmeyi öğrenme becerisi ise öğrencinin aktif olduğu sistemle mümkün olur. Bugün okullarımızda 30 kişilik sınıflarda öğretmen öğrencilere bilgi aktarımı yapmak zorunda olduğu bir sistem söz konusudur. Öğretmenin bilgi aktarımı yapmak zorunda olduğu sistem içerisinde öğrenci aktif olamaz. Bu duruma eğitimin girdi faktörlerinden olan zaman faktörü izin vermez. Öğrenci sayısı öğrencilerin kendi edimleri ile öğrenmelerine olanak tanımaz. Yani sınıf sistemindeki sorun eğitimin girdi faktörleri açısından baktığımızda zaman faktörü açısından asla yetmeyecek şekildedir. Bazıları diyebilir ki, hocam yaratıcı zeka ve inovatif düşünce sahibi kişiler tek tük de olsa çıkıyor diyebilir. Böyle bir durumun mutlaka özel bir nedeni vardır. Çünkü okullarımızda uygulanan sistem öğrencileri edilgen yapmak üzere kurgulanmış bir sistemdir. Yukarıda açıkladığım ülkemizdeki eğitimin, sistemsel sürecinden yaratıcı düşünce ya da inovatif düşüncenin ortaya çıkamamasının temel sebebi mevcut uygulanan eğitim sisteminin insanın ontolojik olarak sahip olduğu yetilerini geliştirmeye elverişli olmamasıdır. Çünkü sistem bilgi öğrenmeye/öğretmeye dayalı değildir ve öğrenilen bilgileri yaşamda kullanabilme becerisi kazandıracak biçimde sistemselleştirilmemiştir. Uygulanan sistem sınavlarda cevap verip hemen sonrasında unutulmasına neden olacak şekilde kurgulanmıştır. Bu nedenle genel olarak öğrenme gerçekleşmez. Öğrenciler bilgileri hoca anlattığı zaman dinler. O bilgilerin ne işe yaradığını dahi bilmeden sınav zamanı ezberler. Sınavdan hemen sonra da kısa sürede unutur. Sene sonunda ‘’bilgi kırıntıları’’ şeklinde çok azını hatırlar. Ülkemizdeki eğitim genel olarak bu şekildedir. Maalesef bilgi ile olay ve olgulara bakabilen, bilgi ile varlığı gören, düşünen, anlayan bireyler yetiştiren bir sisteme sahip değiliz. Kendi gözlemsel, deneyimsel süreçlerinden öğrencilerin bilgi üretmeyi bilmesi mi? Birincisi çok düşük bir ihtimaldir. İkincisi ise kavram üretebilme işi bir eğitim işidir. Günümüzün nüfus çoğalması ve yapay zeka teknolojilerinin hakim olduğu çok çok karmaşıklaşan bir dünyada kavram üretme becerisi ancak ve ancak kavram üretmeyi bilen kişilerden alınacak derslerle öğrenilecek bir şeydir. Bu da disiplinli bir eğitim almadan gerçekleşmez.
Eğitim sistemimize ait bu açıklamalardan sonra şimdi de Daron Hocamızın saydığı maddelerden sadece ilk ikisini ele alalım. Çünkü amacımız küresel sorunlara çözüm konusunda yazmak değildir. Bu yüzden ilk iki maddeyi örnek olarak seçmemiz yeterlidir. Amacımız ülkemizde uygulanan eğitimdeki yetersizliklerin küresel sorunların çözümünde (dolayısıyla ülkemizin sorunlarını) neden etkin olamayacağını açıklamaktır. Zaten 21. Yy. yeterliliklerine sahip bireyler yetiştirmeden 21. Yy. da etkin olmamız da mümkün değildir. Çok basit ve sade bir ilke vardır. Her insan kendi çağının çocuğudur. İnsan kendi çağının yeterliliklerine sahip olmazsa başka insanların/toplumların tarihi inşa malzemesi olur. Bu durum insanlık tarihi boyunca böyle olmuştur.