Milli Eğitim Bakanlığında müfredat alanında ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların bazılarında biz de bilfiil bulunduk. Peki bu çalışmalar istenen amaca hizmet etmekte midir? Yoksa kısa revizyonlarla geçiştirilmekte midir?
Öncelikle bizim eğitim ile ilgili ciddi bir felsefemiz bulunmamaktadır. Eğitim konusunda bir felsefe, vizyon ve misyon bulunmadığı için yapılan tüm çalışmalar sadece günü kurtarmaya yönelik olmakta veya siyasilerin baskıları karşısında bürokrasinin birşeyler yaptık demelerini sağlamaktadır.
Peki burada yanlış olan nedir?
Yanlış olan durum; eğitimdeki amacımız, hedefimiz, misyonumuz ve vizyonumuzun olmamasıdır. Biz eğitimde ne amaçlıyoruz? Sadece gençlerimizin 12 yılını çalmayı mı? Yoksa onları bir yerlere ulaştırmayı mı? Nasıl bir insan ve gelecek istiyoruz? Gelecek tasarımımız ve medeniyet tasavvurumuz var mı? Gelecek nesilleri mi yetiştirmek istiyoruz yoksa sadece sorundan kurtulmak mı istiyoruz?
Bizim öncelikle bu soruların ciddi cevabını vermemiz gerekir. Peki kim verecek bu soruların cevabını?
Siyasilerin yanıldığı en büyük konu da buradadır. Onlar eğitim işini doğrudan eğitim bakanlığına havale edilen ve onların proje üretip sorunu çözeceğini düşünen kişilerdir. Halbuki eğitim veya daha doğru bir deyişle eğitim sistemi işi eğitim bakanlığına yani bürokratlara havale edilmeyecek kadar önemli ve ciddi bir iştir. Bürokrasi konumu itibariyle sistem üretemez, onlar var olan sistemi sürdürür ve çarkları çevirirler. Ayrıca bürokratik makamların her birisinin görev tanımı net olarak çizilmiştir, bu şekilde parçaların bütününü görecek veya bütüne dokunacak şekilde organize olmamış, parçalı bir yapıya bürünmüştür. Onlardan bütünü gören veya bütünü etkileyen bir iş beklemek bürokrasinin kurgu biçimine aykırıdır. Yapılacak olan en büyük iş, sistem kuracak bir önce birim oluşturmaktır. Bu birim araştırmacılar, eğitimciler, pedagoglar, akademisyenler ve siyasetçilerden oluşmalıdır. Burada araştırma yapılmalı, aksayan ve eksik yönler tespit edilmeli, eğitim stratejileri çizilmeli, projeler üretmeli ve bunların uygulanması için siyasi iradeden gerekli desteği almalıdır. Bunun dışındaki tüm çalışmalar parçalı olacak ve başarısızlığa mahkum olacaktır.
Müfredatın başarılı olmasının tek yönü hedeflerin iyi tespit edilmesidir. Ayrıca, her konunun ayrıntılı bir biçimde yazılıp ders kitaplarına girmesi ve bunun dışına çıkılmaması da yanlıştır. Bence kitaplar ayrıntılı değil özet olmalı, çerçeve çizmeli ve her konuyla ilgili kitap ve makalelerin listesi eklenmeli eğitim sürecinde bu kitap ve makaleler okunarak süreç işlenmelidir. Ama özet ders kitabı konunun iskeletini, omurgasını oluşturmalı her öğrenci bu temel bilgiyi çok iyi bir şekilde özümsemelidir. Yani ders kitapları yoğun bilgi veya edebiyatçılıktan kurtulmalıdır.
Eğitimimizdeki diğer bir sıkıntı da aşırı ders yükü ile yüklenmesi ve çok fazla derslerin olmasıdır. Bu da yanlıştır. Derslerin veya kitapların çok olması veya çok okumak öğrenmeyi sağlamaz. Az ders ve az bilgi verilmeli ama bu bilgiler klavuz görevi görmelidir. Çünkü günümüzde insanların bilgiye ulaşma sorunu bulunmamaktadır. Sorun bu çok bilginin özümsenmesi, analizi ve yorumudur. Eğitim sürecinin bize katması gereken unsurların başında bu gelmelidir.
Ek olarak şunu da belirtmeliyim ki; 12 yıllık zorunlu eğitim de sosyal gerçekliğe aykırıdır. Herkes 12 yıllık zorunlu eğitimden geçip geleceğim mimarı, doktoru, öğretmeni, mühendisi olacak şekilde yetiştirirseniz kim amelelik, işçilik, sanatçılık, esnaflık ve çiftçilik yapacak? 12 yıl boyunca her türlü felsefi, dini, tarihi, sosyal ve fen bilimlerine vakıf olacak şekilde yetiştirdiğiniz insana hadi iş bulamadık git çoban, çiftçi, amele, işçi ol diyebilecek misiniz? Varsayalım ki dediniz, peki bu insanlar o işleri yapabilecekler mi? O işler için de bir donanım, küçük yaştan itibaren yetişerek bir kesp kazanılması gerekmiyor mu? Bu nedenle sorunlarımızın başında 12 yıllık zorunlu eğitim de gelmektedir. Bunun en azından lise kısmı zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. En doğrusu zorunlu eğitim sadece ilkokul ile sınırlandırılmalıdır.
Sorunlarımız çok gibi gözükse de aslında çözümleri de hep önümüzde duruyor. Sadece bu gerçekleştirebilecek gayretli ve dava künhüne vakfı insana ihtiyaç var.
İbrahim Halil Er