MEN BENDE-İ KUR'ANEM EGER CAN DAREM
MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM
EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM
BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM
HZ. MEVLANA
Türkistan’ dan Anadolu’ ya uzanan parlak, büyük bir ışığın halkası…Diyar-ı Rum’ a can vermeye, köhnemiş, kurumuş gönülleri yeşertmeye adanmış koskoca bir ömür…Belh’ ten Konya’ ya oradan dünyaya yayılan sevgi dalgası…Diyar-ı Rum’ un Celaleddin’ i…Anadolu’ nun ve İNSANLIĞIN MEVLANA’ SI…
Kırık- dökük kelimelerimle Onu ve fikirlerini, duygularını tam olarak ifadeden çok uzak olduğumu biliyorum.
Ben yaşadıkça Kuran’ ın kölesiyim,
Ben Hz.Muhammed' in ayağının tozuyum
Biri benden bundan başkasını naklederse
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım,(şikayetçiyim)
Mevlana’ nın bütün hayatı ve fikirlerini özetleyen bu sözlerinde olduğu gibi benden şikayetçi olmasını istemiyorum. Onu anlamaya ve anlatmaya çalışırken yanlış yapmaktan korkuyorum.
Medeniyetlerin beşiği Konya’ daki bir sır; aşk deryası kendine çekiyor sanki herkesi. Mevlana Hazretlerinin türbesini her ziyaretimde farklı ruh halleriyle, çok başka farklı boyutlarda yaşıyorum sanki. Türbedeki ney müziği eşliğinde, Mevlana Hazretleri, sanki ervah aleminden bize gülümsüyor. Bu şehrin ve bu türbenin neden bu kadar çok ilgi gördüğünü anlamaya çalışıyorum. Tam sekiz asır öncesine uzandığımda aslında bu tarihin daha ötesine gitmek gerektiğini görüyorum. 14 Asır öncesinden gelen bir müjdenin kalpleri nasıl yumuşattığını, Moğol katliamlarıyla kana ve kine bulanan topraklar üzerinde nasıl sevgi tohumlarının yeşerdiğini anlamaya çalışıyorum. Bu günkü çağın yok etme hastalığının şifasını nerede nasıl bulabileceğimi düşünürken gönlüme bir ferahlık esiyor.
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...”
Türbeden sokaklara, caddelere çıkarak, gönlünde Mevlana olan arifleri bulmak istiyorum, onlarla muhabbetlerinin sırrını konuşmak istiyorum. Mevlana’ nın çağrısındaki gibi, bu gün barış ve hoşgörüyle nasıl yaşanabileceğini bütün dünyaya anlatabilmenin mümkün olup olmayacağını konuşmak istiyorum.
Bütün dünyayı kana bulayan düşmanlıkların ortadan kalkması için bir kurtarıcı, Yunus Emre veya Mevlana gibi gönüllerin fatihi olacak biri gelmeli diyordum. Gittiğim her yerde böyle bir müjde bekliyordum sanki yüreğimi serinletmek için. Mevlana ve Yunus Emre gibi yiğit erenlerin kin ve düşmanlıklardan kurtuluşun yegane reçetesini, tek adresini çok açık bir şekilde gösterdiklerinin farkına varıyorum.
Kur’ an’ ın kölesi olmak… Onun emrettiklerini yaşamak…
Peygamber yolunun toprağı olarak tevazuda bulunmak…
İki cihan Serverinin Hz. Ömer’ e dediği gibi, ahıret tercihiyle, dünya saltanatından vazgeçip, “Kulluğum sultanlığımdır” diyerek, Mevlana olmak…
Okumak emrini doğru okumak. Dünyanın ahıretin tarlası olduğunu bilmek… Ölmeden kendini hesaba çekebilmek…
Canlar canını bulan, ona hayran, ona aşık olan, aşk ile dolan, aşk ile coşan ve hakikate aşık olan Mevlana Celalettin-i Rumi… Allah’ ın Sevgilisi, Rahmet peygamberi, Barış ve sevgi elçisinin yolunun yolcusu…Yolu da, izi de işaret ediyor…
“Gel, gel, ne olursan yine gel…”
Ona mal edilen bu sözle, Mevlana dün olduğu gibi bu gün de sevgiye, hoş-görüye, barışa çağırıyor.
“Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim…”
Mevlana’ nın fikirleri bir güneş gibi dünyayı aydınlatıyor ve bütün insanlık Ona koşuyor. Onu anlamaya çalışıyor. Onu anlamaya çalışanlar Kur’ an’ la tanışıyor.
Mevlana’ yı tanımak isteyen, ruhları dirilten BİR HAYAT kaynağı olan Kur’ an’ ı okuyup, anladıkça, Müjdecimiz, Rahmet peygamberi Hz. Muhammet (s.a.v.) Efendimizi tanıdıkça hayatının gerçek gayesinin şuuruna varıyor. Gerçek iman ve şuura erişince de insanın ve hayatının kıymeti ortaya çıkıyor.
“Muhabbetten Muhammet oldu hasıl,
Muhammetsiz Muhabbetten ne hasıl,”
Cenab-ı Allah; alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimizle ilgili,“Beni sevmek ve bana yakın olmak Resulüm’ ü sevmekle mümkündür” diyor.
Mevlana’ nın:
“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz…”
Sözünde olduğu gibi alemlerin yaratılış sebebi aşk…Allah’ ın seven ve sevilen ismi VEDUD… Mevlana da VEDUD olanı istedi. Onun için çile çekti. Hak’ tan gelen şerbeti yudum yudum içmek için halktan gelen eziyetlere, mihnet ve çilelere sabretti. Aşk istedi. Aşık oldu. AŞK OLDU.
Hamdım, yandım, piştim elhamdülillah dedi… Çilelere sabır ve şükürle mertebeler kazandı.
Onu ve Onun sevdiklerini tanıyıp anlamaya çalışanların yaşayışı, istikametleri ve planları da elbette
Ona uygun olacaktır.
Mevlana, dünyanın aldatıcı zevklerinden vazgeçerek, ebedi güzelliklere talip oldu. Çevresinde her kimden gelirse gelsin, iltifatlara da, eleştirilere de aldırış etmedi. Bütün insanlara sevgi ve hoşgörüyle yaklaşılması gerektiğini söyledi. Ona göre insan, Yaratan’ dan dolayı saygıyı hak ediyordu.
Hayatını Rabbinin huzurundaymış gibi bir edep çizgisi halinde yaşayan Mevlana, çağlar boyunca sevenlerinin gönlünde taht kurmuş, inanan insanlara öteleri işaret etmiştir.
Her çağda Mevlana gibi düşünerek hareket eden, yaşayan herkes, gönül kalelerinin fethi gibi mukaddes ve güzel bir hedefte buluşacaktır. Gönülleri buluşturan bu büyük sevgi ve saygı, ellerin barış için birbirine uzanmasını sağlayacaktır. Eğer beyinlere, insan olmanın şerefi, üstün yanları yerleştirilir, gönüllerdeki sevgiyle bu eşsiz bilgi yan yana getirilirse, dünyaya huzur hakim olacaktır.
Sevgiyle kurulan köprüler kolay yıkılmazlar. Dünyada sevgi köprüleri kuralım. Her yere, duvarlara, çiçeklere, dallara, gökyüzüne, Gönüllerin Sultanının buyurduğu gibi; “Birbirinizi seviniz,” diye yazalım. Sevgisiz gönülün cennete giremeyeceğini duyuralım. Zaten bu dünyada sevgisiz insanların nasıl her yeri cehenneme çevirdiğini görmüyor muyuz?
Gelin, Yunus’ un Mevlana’ nın dediği gibi, kim olursa olsun, bizim gönül dergahımızın kapılarını herkese açalım; tanışalım, konuşalım, anlaşalım.
Mevlana’ nın kölesi olduğu Kur’ an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah insanlara:
“ Biz sizi bir erkek bir dişiden yarattık, sonra kavimlere ayırdık, birbirinizle tanışasınız diye. Bizce üstünlük takvadadır.” demiyor mu? Takvanın özünde de severek inanmak, gönülden teslim olmak gelmiyor mu?
Cevizi kırmayanlar onun özüne ulaşamazlar. Gelin önyargılardan uzak,birbirimizi tanımaya, anlamaya çalışalım. Bütün güzelliklerin paylaşıldığında bereketlendiğini bilerek sevgide cömert olalım. Kibir ve bencillikle, çıkarcılıkla paslanan; kinle, düşmanlıkla kararan kalpleri arıtacak temizleyecek sevgi iksirini yudumlayıp, ışık olalım, ışık saçalım.
İşlerimizin akıbetinin ortaya çıkacağı o muhteşem günde Rabbimizin Huzuruna, Sevgilisinin yanına, aşıkların, Allah’ ın; “dostum” dediklerinin yanına bir mücrim gibi mahzun değil, Mevlana’ nın vuslat gecesi gibi düğüne gidercesine mesrur gitmek için gönül bahçesini sevgi çiçekleriyle donatalım. Ellerimizi dostluk ve kardeşlik duygularıyla birbirimize uzatalım; saygı ve sabırla, hoşgörüyle kenetlenelim. Dünyaya ecdadımız gibi barış içinde, nasıl insanca yaşanabileceğini ispat edelim. Ve yine eskiden olduğu gibi insanlık destanları yazalım, yazdıralım.
Yazan: Tülay Ersan