Sınıfımda Afgan hanımlar var. Bazıları ile burada göreve başladığımdan beri, bazıları ile sadece bu yılın başından beri tanışız. Hepsi çok saygılı ve gayretliler. Kursta en ufak bir organizasyonda ilk harekete geçenler daima onlar oluyorlar.
Birkaç gün önce içlerinden birinin babası vefat etti. Hanımlarla birlikte baş sağlığına gittik. Türkçesi derdini anlatacak kadar düzgün ama o kara gözlerine bakınca zaten acısına vakıf oluyorsunuz. O bakışların dili anadilinden de, sığındığı bu ülkenin dilinden de daha fasih... Kelimelerin yetmediği/yetemediği duyguları o bakışlarda dupduru seziyorsunuz...
Ailesi Afganistandan İran'a, kendisi de eşi ve çocukları ile buraya göçmüş. Bir iki yıl önce annesi vefat etmişti, şimdi de babası. Babamın son sözü "anneni de görmeye gelmedin kızım, beni de görmedin" oldu, dedi. "Nasıl geliyim baba dedim" diyerek boynunu büktü. Gurbet ellerde ne hastalıklarında ne vefatlarında yanlarında olamadığı ana babasının yasını tutarak gözyaşı döküyor şimdi. Başına varıp toprağını okşamakla teselli bulabileceği bir mezartaşından da yoksun. Çünkü bu insanların ölüleri bile vatanlarına hasret...
Sınıfta bazen kendi aralarında bir muhabbet döndüğü vakit tek kelime seçip anlayamadan dinliyorum onları. Hiç birşey anlayamadığın ve anlatamadığın bir ortamda yaşamaya çalışmak nasıl bir duygu, öylece düşünüyorum onları dinlerken. Ama tek kelime Türkçe bilmeyenlerle bile Allah, rasul deyince bir yerde buluşuyoruz. Selamün aleyküm diyerek selamlaştığımızda bu selamın dilden öte bizi nereye bağlı kıldığını çok iyi biliyoruz. Ne dediğimi tam kestiremedikleri dualarıma amin derken, hepimiz avuçlarımızı açarak hangi makama yöneldiğimizi çok iyi biliyoruz. Aynı kıbleye dönerken, aynı secdeye baş koyarken de hakeza öyle...
Aramızdaki kilometreler, pek çoğunu vahşi batılıların adeta halkın kanı ile çizdiği sınırlar, başlarına diktikleri yönetimler... Hiçbiri ama hiçbiri "innemel müminune ihvetün" buyruğunun önüne geçemiyor. Dünyanın her neresinde olursa olsun iman eden herkesi birbirine perçinliyor bu ayet. Evet bugün Gazzedeki kardeşlerimizin durumundan ötürü bir zilletin içerisinde kıvranıp duruyoruz, acılarına son veremiyoruz ama Allah biliyor ki biz onların acılarını tam yüreğimizin orta yerinde hissediyoruz. Ve bir gün bizi bu acının intikamına memur etmesi için yerin ve göğün kudretli sahibi yüce Mevla'ya dua dua yalvarıyoruz...
Onlar bir yandan Türkçe öğrenmeye çalışırken bana da Farsça öğretmeye çalışıyorlar bu arada. Bugün çıkışta vedalaşırken; görüşürüz, Allah'a emanet olun deyince biri dediki: Hocam bizde Hüda Hafız... Gülümsedim önce, sonra dudağımın kenarı kıvrıldı kaldı öylece. Biliyorum dedim Hüda Hafız biliyorum, en çok onu biliyorum... Özlem Par Sefir